14 yıl boyunca Atatürk'ün aşçılığını yapan Mehmet Usta anlatıyor:
- Hatıralarımı soruyorsunuz. Anlatayım size...
- Onda kibir, azamet falan yoktu.
- Devrimler sırasında 36 saat masa başında kaldığını biliyorum. Biz mutfakta çeşit çeşit yemekler hazırlardık. "Bunları yemeyeceğim" diyordu. "Bana bir dilim ekmek verin. Yanında da ayran getirin. Şimdilik bunlar kâfi. Diğer yemekleri yemeyi henüz hak etmedim" derdi.
- Yemeğe çok düşkün değildi. Öğlen ve akşam mutlaka çorba yerdi. Yemek listesini ekseriyetle ben hazırlardım. Bazen canının istediği şeyleri söylerdi.
- Bir gece geç vakit yaveri mutfağa geldi. Paşamız aşure istiyor, dedi. Nasıl olur, gece yarısı aşure pişmez, dedim. Yaver, paşamızın yanına döndü. "Mehmet usta buraya gelsin" demiş. Kalktım gittim. "Ben aşure istiyorum Mehmet usta" dedi. "Paşam emredersiniz ama aşure bu ha deyince pişmez, zaman ister hazırlaması" dedim. "Ben yapılıncaya kadar beklerim" dedi ve bir pazarlığa giriştik. Ben, "Hiç olmazsa 1,5 saat müsaade buyurun" dedim. "Hayır, olmaz" dedi. 45 dakikada mutabık kaldık.
- Köşkte olsun, trende olsun, vapurda olsun daima ihtiyatlı davranırdık. Bir yere gittiğimiz zaman oranın yemeğini yemesi icap ederse ben gider her şeyi kontrol ederdim.
- Yemeği önce ben tadardım. Ödüm kopardı içine bir şey atarlar diye. Yemeğin başından bir dakika ayrılmazdım. Tencerenin kapağını kimseye açtırmazdım. Aylığım 200 lira idi. Benim için para mevzubahis değildi. Atatürk’e hizmet etme şerefine nail olmuşum parayı kim düşünür.
- 200 lira yetmezse "Benim param bitti paşam derdim." Hemen bir pusula yazar 500 lira hediye ederdi.
- Atatürk çok alçak gönüllü idi. Mutfağın telefonu çalardı. Telefonu açardım ve onun kimsin diye sesini duyardım. Mehmet Usta derdi, "Ben acıktım." "Peki paşam" der telefonu kapatırdım. Biraz sonrada mutfağa gelirdi. "Mehmet usta çok acıktım bana şuracıkta bir şeyler hazırlayıver" derdi bir çocuk gibi. Yemeğini yerken bazen bizi imtihan ederdi. Biz şaşırınca sorduğu sorunun cevabını kendisi verirdi.
- Yemeğini yedikten sonra "Eh bakalım Mehmet Usta bir kahve yap birde sigarandan ver" derdi. Sigara ve kahvesini içer, "Sağ ol Mehmet Usta, iyice doydum, Allahaısmarladık" der, giderdi.
- Atatürk seyahatine beni almadan çıkmazdı. Ben "Hazırız" dedikten sonra yola çıkardık.
- Bir vaka anlatayım. Balkan Antantı'nın imzalandığı sıralardı. Soğuk bir gece Kırşehir’e hareket ettik. Yolda kar fırtınasına tutulduk. O kadar çok zorluk çekiyorduk ki zaman zaman otomobilimizi kardan mandalar kurtarıyordu. Vakit gece yarısını çoktan geçmişti. Atatürk bir ara otomobilinden indi ve yanıma geldi. "Aşçıbaşı, ben acıktım bana yemek ver" dedi. Yanımda söğüş bir şeyler vardı. Hepsini saydım. "Kuru fasulye ile pilav isterim" dedi.
- En düşkün olduğu yemek kuru fasulye ve pilavdı. "Paşam kuru fasulye yapmadım" diye cevap verince "Öyleyse hemen pişir" dedi. Paşam, dedim, "Yanımda yok hem burada pişirmek çok zor olacak." Durdu, yüzüme baktı. "Doğru aşçıbaşı. Hakkın var. Canım isteyiverdi işte. Aldırma. Yarın yaparsın" diye birde beni teselli etti.
- Atatürk katiyen yemek ısmarlamazdı. Yalnız bazen yapacağım yemekleri sayarken, "Usta peki ne kadar zamanda yapacaksın" diye sorar bende bir iki saat deyince pazarlık ederdi. Asgari müddeti söylediğimde de "Nasılmış Mehmet Usta ya" diye adeta çocuk gibi sevinirdi.
- Çok alçak gönüllü idi. Bir gün öğlen saat 2 olmuştu ve paşa hala öğlen yemeğine gelmemişti. Biraz sonra mutfağa geldi "Mehmet Usta, ben yol yapan amelelerle beraber yemek yedim adamların soğanlarını bitirdim sen onlara bir şeyler hazırla da götür" dedi. "Paşam siz doymamışsınızdır, size de bir şeyler hazırlayayım" dedim. "Amma da yaptın Mehmet Usta. Soğan, ekmek, zeytinden daha iyi yemek olur mu" diye cevap verdi. Atatürk bilhassa Türk yemeklerini çok severdi. "Bizim en kötü şeyimiz onların en iyisinden daha iyidir" derdi.
Kaynak
Elbette, işte fotoğrafın açıklaması ve olası bir espri: **Fotoğraf Açıklaması:** Fotoğrafta, eski bir moda ait, siyah beyaz bir portre yer alıyor. Adamın yüzü, biraz yıpranmış ve çatlamış bir fotoğraftan anlaşılıyor. Ciddi bir ifadeyle doğrudan kameraya bakıyor. Saçları kısa kesilmiş ve takım elbise giymiş. Fotoğrafın genel havası eski ve nostaljik. **Olası Espri:** Bu tür eski fotoğraflar, genellikle geçmişe gönderme yapmak veya zamana meydan okumak için kullanılır. Espri potansiyeli, fotoğrafın üzerindeki hasarlardan veya adamın ifadesinden kaynaklanabilir. Örneğin, şöyle bir espri yapılabilir: * "Bu fotoğraf babamın dedesinden kalma. Adamın yüz ifadesi o kadar sert ki, fotoğraf yıpranana kadar gülmemiş!" * "Adamın yüzü, hayatın zorluklarıyla başa çıkmış birini anlatıyor. O kadar çok şey yaşamış ki, fotoğraf bile dayanamamış!" **Not:** Espri, fotoğrafın türüne, bağlamına ve yorumu yapan kişinin yaratıcılığına göre değişiklik gösterebilir. Ancak genel olarak, eski fotoğrafların mizahi potansiyeli, genellikle geçmişteki anıları veya yaşam tarzlarını çağrıştırmasından kaynaklanır.
Henüz bişi yazılmamış