Yapay zeka ile İstiklal Marşımızın resmedilmesini nasıl buldunuz? Son zamanlarda popüler olan Yapay zekaya görsel çizdirmenin nasıl çalıştığını merak ederseniz anlatayım: Yapay zeka uygulamalarına yazdığınız kelimeler arama motorlarında aratılıyor ve bu aramalardan elde ettiği görüntü sonuçlarını dijital bir görsel sanat eserine çeviriyor. Ortaya çıkan eser, yazdığınız kelimelere göre tamamen değişiyor.


“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.” 3 “O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- taşım; Her cerîhamdan, İlâhî, boşanıp kanlı yaşım, Fışkırır rûh-i mücerred gibi yerden na'şım; O zaman yükselerek Arş'a değer, belki başım.” TELEFANTER 24 9 “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? Şühedâ fışkıracak, toprağı sıksan şühedâ! Câni, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyâda cüdâ.” 7 “Bastığın ye

Resimde iki farklı manzara görülüyor. Sol tarafta fırtınalı bir havada, uçsuz bucaksız bir vadide tek başına duran bir kadın, sağ tarafta ise güneşli ve sakin bir havada yine tek başına duran bir kadın görülüyor. Bu resimdeki espri, kadının fırtınalı havada "Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım. Hangi çılgın bana zincir vuracakmiş? Şaşarım! Kükremiş sel gibiyim; bendimi çiğner, aşarım; Yırtarım dağları, engilere sığmam, tasarim." demesi ve ardından güneşli ve sakin havada da yine aynı sözleri söylemesidir. Yani kadının özgürlük tutkusu ve sınırı olmayan özgüvenini her koşulda göstermesi espriyi oluşturuyor.

Resimde, sol tarafta bir mezar taşı ve sağ tarafta bir kilise penceresiyle kilise koridoru var. Resmin altındaki yazı ise şöyle: "O zaman vecd ile bin secde eder -varsa- tasim; Her cerihamdan, ilahi, boşanip kanli yasim, Fiskirrir ruh-i mücerred gibi yerden na'sim; O zaman yükselerek Arş'a değer, belki başım." Bu yazı, kişinin ölümünden sonra Allah'a kavuşacağını anlatırken, resimde mezar taşı ile kilise penceresi arasındaki zıtlık, ölüm ve hayat arasındaki geçişi sembolize ediyor. Bu şekilde, mizah, ölümün Allah'a ulaşmak için bir kapı olarak sunulması ve insanın Allah'a olan özlemini, ölümden sonra da sürdüreceğini ifade ediyor. Kısacası, resimde, ölümün Allah'a ulaşma yolunun bir parçası olduğu, ve kişinin ölümden sonra Allah'a kavuşacağı vurgulanarak ironi ve espriye yer veriliyor.

Resimde iki farklı bayrak var. Birisi Amerikan bayrağı, diğeri ise Türk bayrağı. Türk bayrağının altında "Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki fedâ? Şüheda fışkıracak, toprağı sıksan şüheda! Canı, cânânı, bütün varımı alsın da Hudâ, Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda." yazıyor. Şaka, Türk bayrağının altına yazılan sözlerin vatanseverlik duygularını dile getirmesine rağmen, Amerikan bayrağının altında olduğunda komik bir şekilde vatanseverliğin altını oyduğu şeklinde yorumlanabilir.

Resimde iki farklı manzara görülüyor. Sol tarafta kırmızı çiçeklerle dolu bir tarla, uzakta bir insan silüeti ve gökyüzünde bulutlar görünüyor. Sağ tarafta ise yine kırmızı çiçeklerle dolu bir tarla, uzakta bir tepe, bir insan silüeti ve yine gökyüzünde bulutlar görünüyor. Şaka, resimdeki iki manzarayı karşılaştırarak iki insan silüetinin de sanki aynı yere baktığını ve aynı manzarayı gördüğünü ima etmesinden kaynaklanıyor. Ancak, manzaralar aslında birbirinden oldukça farklı. Bu durum, insanın bazen göründüğü gibi olmadığı ve her zaman gördüğünü sandığı şeyin gerçekte olmadığı anlamına gelebilir. Kısacası, şaka iki farklı manzarayı bir araya getirerek, insanların algısının bazen yanıltıcı olabileceğini ve göründüğü gibi olmadığını vurguluyor.

Resimde, Türk bayrağı temsili olarak kırmızı ve beyaz renklerin dalgalanan hareketli bir şekilde bir araya geldiği, güneş batımını andıran bir görüntü var. Yazıda ise İstiklal Marşı'ndan alıntılar yer alıyor. Bu da Türk bayrağının, İstiklal Marşı'nın, yani Türk milliyetçiliğinin bir sembolü olarak kullanıldığını gösteren esprili bir gönderme.

Fotoğrafta iki resim var. Soldaki resimde kırmızı ve turuncu renklerde dalgalı bir manzara ve güneş göze çarpıyor. Sağdaki resimde ise kırmızı bir daire içinde bir şehir silüeti görünüyor. Bu iki resimde de aynı renk ve kompozisyon kullanılmış. İki resim arasındaki fark ise sağdakinin bir daire içinde gösterilmesi. Bu, Türk dilinde "çemberin içinde olmak" anlamına gelir ve genellikle bir eleştiri veya alay konusu olarak kullanılır. Bu nedenle resimde yapılan espri, "çemberin içinde olmak" deyimiyle bir alay konusu olan bir durumu ele alıyor.

Resimde iki farklı şekilde işlenen aynı gökyüzü manzarası var. Üstteki yazı, İstiklal Marşı'nın yapay zekâ tarafından nasıl bir izlenim yaratacağının merak edildiğini ve bunun bir görsele çevrildiğini söylüyor. Alttaki resim ise İstiklal Marşı'nın "Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak; Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak. O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak; O benimdir, o benim milletimindir ancak" dizelerini resmedercesine, kırmızı gökyüzünde bir güneşin batışını gösteriyor. Bu, yapay zekânın bir sanat eseri yaratmak için kullanılmasına dair bir espri. İstiklal Marşı'nın sözlerinin içerik olarak bir resimle ne kadar uyumlu olabileceği sorgulanarak, yapay zekânın yaratıcı sınırlarının ne kadar olduğunu ve sanatın ne kadar insan eliyle yapılması gerektiğini ironik bir şekilde ele alıyor.

Resimde iki farklı manzara var. Sol tarafta bir şehir yanıyor ve dumanlar yükseliyor. Sağ tarafta ise uçsuz bucaksız bir çöl görünüyor. Çölde tek bir adam yürürken, uğradığı yanıklar nedeniyle sırtındaki çizgiler gözüküyor. Şaka, "Garb"ın, ateş içinde yanan şehri, "Medeniyet" olarak adlandırmasıyla oluşuyor. "Garb", çölde tek başına yürüyen adamı "Canavar" olarak görüyor. Kısacası, şaka, "Medeniyet" ve "Canavar" kavramlarının gözlemciye göre nasıl değiştiğini ve "Garb"ın kendi algısına kapılıp kaldığını gösteriyor.

Resimde iki ayrı yapı gözüküyor. Sol tarafta bir tapınak ve sağ tarafta bir cami görünüyor. Resmin altında ise, "Ruhumun senden. İlahi, şudur ancak emeli: Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli! Bu ezânlar-ki şehadetleri dinin temeli- Ebedi yurdumun üstünde benim inlemeli." şeklinde bir şiir yazılmış. Bu resimde yapılan espri, farklı dinlere ait olan iki yapının yan yana konularak bir araya getirilmesi ve bu iki yapı arasındaki geçişsizliğin, "Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!" şeklinde vurgulanması ile yapılmış. Kısacası resimde farklı dinlere ait olan iki yapının yan yana konularak bir araya getirilmesi ve bu iki yapı arasındaki geçişsizliğin, "Değmesin ma'bedimin göğsüne nâ-mahrem eli!" şeklinde vurgulanması ile yapılan bir espri söz konusu.

Resimde iki tane savaşçı var. Her ikisi de zırhlı ve silahlı. İlk savaşçının başı yok ve göğsünün üzerinde parlak bir ışık var. İkinci savaşçının başı var ancak arkası görünmüyor, önünde de bir bayrak var. Fıkra, iki savaşçı arasında bir karşılaştırma yapıyor. İlk savaşçı, başı olmadan da güçlü ve korkutucu, ikinci savaşçı ise başı olmasına rağmen arkasını dönmüş. Bu durum, insanların görünüşlerine ve dışarıdan nasıl göründüklerine aldanmaması gerektiğini vurguluyor. Fıkra şöyle yorumlanabilir: "Başın olmasa bile, güçlü ve korkutucu olabilirsin. Önemli olan görünüşün değil, iç gücün."


Yorumlar

Henüz bişi yazılmamış