Bu kadarıda fazla diyebileceğimiz tesadüfler hakkındaki düşüncelerinizi oldukça merak ediyorum:) Keyifli okumalar 👋🏻
Fotoğraf, sıradan bir İngiliz kasabasının tipik bir sokak sahnesini gösteriyor. Fotoğrafın altındaki metin ise Rosie adlı bir kadının üç erkek kardeşini aradığını ve sonunda bir kardeşini, Chris'i, aynı sokağın karşısında yaşayan evlat edinen ailede bulduğunu anlatıyor. Hikaye, Rosie'nin Chris'i bulma çabasının bir şans eseri olduğunu ve iki kardeşin tesadüfen aynı mahallede yaşadığını anlatıyor. Bu, aslında bir "tesadüf" ve "kaderin cilvesi" konulu bir espridir. Rosie'nin Chris'i bulması o kadar beklenmedik bir durum ki, bu olayı "kaderin cilvesi" olarak adlandırmak mümkün.
Fotoğrafta Chris Benoit, karısı ve oğlunun fotoğrafı var. Yazıda, Chris Benoit'un 2007 yılında karısını ve oğlunu öldürüp sonra intihar ettiği belirtiliyor. Daha sonra, Benoit'un Wikipedia sayfasında, ailesini öldürdüğü ve bu yüzden kişisel problemler yaşadığı yazılmış. Yazan kişi Avustralya'da yaşıyormuş ve bunun bir tesadüf olduğunu söylemiş. Bu, Chris Benoit'un hikayesine bir kara mizah ekleyerek, ölümünden sonra bile onun hakkında dedikodu yapıldığını gösteriyor.
Fotoğrafta, kırmızı giysiler giymiş ve bir kilisede şarkı söyleyen insanlar var. Görünen o ki, bu kişiler bir kilise korosudur. Resmin altında yazan yazı, 1 Mart 1950'de Nebraska, Beatrice'te bir kilisede meydana gelen bir patlamanın hikayesini anlatıyor. Patlamada kimse yaralanmamış, çünkü koro o günün sabahı 7:15'te pratik yapmak için kilisede toplanmış ve koro üyeleri o saatte kilisede değilmiş. Şaka, kilise korosunun patlama sırasında kilisede olmaması ve bu nedenle patlamadan etkilenmemesi üzerine kurulu.
Resimde iki farklı görsel var. Sol tarafta genç bir kadın ve sağ tarafta Jack Frost'un resimli kartı var. Resmin altındaki yazı, hayatın tesadüflerden mi oluştuğunu yoksa yaşanan olayların bir yapboz parçası gibi büyük resmi oluşturmaya mı çalıştığını soruyor. Bu resimde yapılan espri, genç kadının aslında Jack Frost'un bir parçası olduğu ve onun kar taneleriyle kaplı saçlarını gösterdiği yönünde. Yani Jack Frost'un resimli kartı, genç kadının bir parçasıymış gibi gösteriliyor. **Ek Bilgi:** Jack Frost efsanesinde don ve kışın kişileştirilmiş hali olarak karşımıza çıkar.
Fotoğrafta bir kadın ve batan bir geminin siyah beyaz bir fotoğrafı yer alıyor. Kadın, Violet Jessop adında, White Star Line şirketinin inşa ettiği üç büyük gemide çalışmış bir hemşire. Bu gemiler Titanic, Olympic ve Britannic'ti ve hepsi batmıştı. Violet Jessop bu üç geminin batmasından da kurtulmuştu. Fotoğraftaki espri, Violet Jessop'un bu üç geminin de batmasına rağmen hayatta kalmasını ve bu nedenle "batmaz" olarak adlandırılan gemilerle olan şansını vurgulamasıdır. Türkçede, "batmaz" kelimesi hem gemilerin güvenliğiyle hem de uğursuzluğu ile ilişkilendirilir. Bu nedenle, Violet Jessop'un bu gemilerde hayatta kalması, hem şansını hem de uğursuzluğunu gösteren bir espriye dönüşür.
Fotoğrafta iki gemi var: "Titanic" ve "Wreck of the Titan". Altta yazan metin 1861 doğumlu yazar Morgan Robertson'ın "Tanrı bile batıramaz!" denilen Titanic'in hikayesini olayın gerçekleşmesinden tam 14 yıl önce kaleme aldığını söylüyor. Kitabındaki Titan gemisi de tıpkı Titanic gibi batmaya mahkum, ve hatta ikisi de aynı koordinatlarda batıyor. Şaka, Morgan Robertson'ın "Wreck of the Titan" adlı kitabını Titanic'in batmasından 14 yıl önce yazmış olması ve kitabın Titanic'in batışına hayret verici bir şekilde benzemesinde yatıyor. Bu, insanların kitabın bir "tahmin" mi yoksa bir "tesadüf" mü olduğunu tartışmasına neden oluyor.
Bu fotoğrafta Bruce Lee ve oğlu Brandon Lee var. Fotoğrafta Brandon çocukken babasıyla birlikte görünüyor. Altta ise Brandon'ın babasının filmlerindeki rolüyle aynı şekilde hayatta kaldığı bir şaka yazıyor. Şaka, Brandon Lee'nin gerçek bir film setinde gerçek bir silahla vurularak öldürülmesinden kaynaklanıyor. Şaka, Brandon Lee'nin filmlerde gerçekçi sahneleri çekmek için "gerçek" silahlar kullanıldığını ima ediyor ve gerçek hayatta benzer bir şekilde öldüğünü gösteriyor. Bu, tragik bir olayla ilgili bir espri olsa da, Bruce Lee'nin oğluyla olan ilişkisini ve Brandon Lee'nin film sektöründeki erken ölümünü hatırlatıyor.
Fotoğrafta, üstte genç ve güzel bir kadın, altta ise yaşlı bir kadın görülüyor. Yazıda, üstteki kadının Mary Ashford adlı bir kadın olduğu ve 1817 yılında vahşice öldürüldüğü belirtiliyor. Cinayetin faili ise Abraham Thornton adlı bir adam. Ancak yeterli kanıt olmadığı için serbest bırakılmış. Aşağıdaki fotoğraftaki kadın, 157 yıl sonra aynı şekilde öldürülen Barbara Forest. Barbara'yı öldüren kişi, aynı şekilde serbest bırakılan Micheal Ian Thornton adlı bir adam. Yazı, iki adamın da isminin aynı şekilde yazıldığını ve aynı cinayet tarzını kullandığını ima ederek, ölümden dönen bir seri katili anlatan mizah içeren bir gönderme yapıyor.
Fotoğrafta ABD'nin 16. Başkanı Abraham Lincoln ve 35. Başkanı John F. Kennedy'nin fotoğrafları yan yana yerleştirilmiş. İki başkanın da fiziksel görünüşleri arasında dikkat çekici benzerlikler var. Bu fotoğrafın altına yazılan metinde, iki başkan arasındaki tesadüflerin ne kadar inanılmaz olduğu belirtiliyor. Örneğin, ikisi de Cuma günü öldürülmüş, ikisi de suikast kurbanı olmuş ve isimleri de birbirine benziyor. Bu fotoğraf, iki başkanın isimleri ve ölüm biçimleri arasındaki tesadüflere vurgu yaparak mizah yaratmayı amaçlıyor.
Fotoğrafta iki erkek var. Erkeklerden biri asker üniforması giymiş ve sağdaki fotoğraftaki erkeğin babası olan J.G. Tierney. Sol taraftaki fotoğrafta görünen bu adam, Hoover Barajı'nın inşası sırasında hayatını kaybetmiş. Sağdaki fotoğraftaki adam ise J.G. Tierney'nin oğlu olan Patrick Tierney. Patrick babasıyla aynı gün, aynı şekilde hayatını kaybetmiş. Bu durum ironik bir şekilde babasının aynı gün öldüğü anlamına gelir ve bu ironi, şakaya dönüştürülmüş. Resimde görünen metinde yazanlar şöyledir: "8. Amerika'da bulunan Hoover Barajı'nın inşası sırasında 112 kişi hayatını kaybetmişti. Ölen ilk kişi J.G. Tierney adında bir işçiydi ve hayatını kaybettiği tarih 20 Aralık 1935'te hayatını kaybetti. O kişi, J.G. Tierney'nin oğlu Patrick Tierney idi. Baba ve oğul, 13 yıl arayla aynı günde aynı kaderi paylaştılar."
Henüz bişi yazılmamış